3 Haziran 2009 Çarşamba

GECE LEYLAK VE TOMURCUK KOKUYOR


OTOBİYOGRAFİ

1902'de doğdum
doğduğum şehre dönmedim bir daha
geriye dönmeyi sevmem
üç yaşımda Halep'te paşa torunluğu ettim
on dokuzumda Moskova'da komünist Üniversite öğrenciliği
kırk dokuzumda yine Moskova'da Tseka-Parti konukluğu
ve on dördümden beri şairlik ederim
kimi insan otların kimi insan balıkların çeşidini bilir
ben ayrılıkların
kimi insan ezbere sayar yıldızların adını
ben hasretlerin

hapislerde de yattım büyük otellerde de
açlık çektim açlık gırevi de içinde ve tatmadığım yemek yok gibidir

otuzumda asılmamı istediler
kırk sekizimde Barış madalyasının bana verilmesini
verdiler de
otuz altımda yarım yılda geçtim dört metre kare betonu
elli dokuzumda on sekiz saatta uçtum Pırağ'dan Havana'ya
Lenin'i görmedim nöbet tuttum tabutunun başında 924'de
961'de ziyaret ettiğim anıtkabri kitaplarıdır

partimden koparmağa yeltendiler beni
sökmedi
yıkılan putların altında da ezilmedim

951'de bir denizde genç bir arkadaşla yürüdüm üstüne ölümün
52'de çatlak bir yürekle dört ay sırtüstü bekledim ölümü

sevdiğim kadınları deli gibi kıskandım
şu kadarcık haset etmedim Şarlo'ya bile
aldattım kadınlarımı
konuşmadım arkasından dostlarımın

içtim ama akşamcı olmadım
hep alnımın teriyle çıkardım ekmek paramı ne mutlu bana

başkasının hesabına utandım yalan söyledim
yalan söyledim başkasını üzmemek için
ama durup dururken de yalan söyledim

bindim tirene uçağa otomobile
çoğunluk binemiyor
operaya gittim
çoğunluk gidemiyor adını bile duymamış operanın
çoğunluğun gittiği kimi yerlere de ben gitmedim 21'den beri
camiye kiliseye tapınağa havraya büyücüye
ama kahve falıma baktırdığım oldu

yazılarım otuz kırk dilde basılır
Türkiye'mde Türkçemle yasak

kansere yakalanmadım daha
yakalanmam da şart değil
başbakan filân olacağım yok
meraklısı da değilim bu işin
bir de harbe girmedim
sığınaklara da inmedim gece yarıları
yollara da düşmedim pike yapan uçakların altında
ama sevdalandım altmışıma yakın
sözün kısası yoldaşlar
bugün Berlin'de kederden gebermekte olsam da
insanca yaşadım diyebilirim
ve daha ne kadar yaşarım
başımdan neler geçer daha
kim bilir.

25 Mayıs 2009 Pazartesi

DAHA NE KADAR KÖTÜ OLABİLİR?


Sembol iki isim için ve onları sevenler için önemli bir gündü 24 Mayıs 2009; Tugay faal futbol yaşantısının son maçına binlerce taraftarınıN coşkulu desteği ile çıkarken, Bülent göreve geldiğinden beri kanser ettiği kendini sevenlere iyi bir hatıra bırakabilmek, en azından şunu da yapmıştı dedirtebilmek için Beşiktaş maçına takımın başında çıkıyordu. Tugay bıraktı, Bülent Korkmaz'da bu işi bırakması gerektiğini bir kez daha kanıtladı. Bir teknik direktör bu kadar mı etkisiz olur, iyi veya kötü oyuna hiç mi bir müdahalasi olmaz? 90+1 lerden sonra yaptığı muhteşem oyuncu değişikliğine bile razı eder duruma getirir taraftarı? 3-4 aylık Galatasaray teknik direktörlüğü macerasında gördük ki bu işin adamı değil.
Her maç sonrası daha kötü kim vardı, kimler vardı? sorusunu insana sorduran bi adam oldu kaptan. Gelmiş geçmiş genellemesi yapabilmek boyumuzu aşar, gelmişimiz geçmişimiz ancak gördüklerimiz yaşadıklarımızla sınırlıysa eğer, bana kabus dolu dönemler yaşatanlar arasında ilk üç için birinci sıraya da üç adayım var, hepsi gönlümün birincisi ve kaptan da bunların arasında.



Sigi Held ondört yıl şampiyonluk beklemiş çocukluğumda yaşamadığım ezikliği bana her dakika yaşatmış, beni verem etmiş, lise yaşantımın başında ortamların maymunu etmiş bi adamdı, doğal olarak nefretle anmam için çok sebebi vardı, "seni hiç sevmedim sütoğlan".




Saftig efendi için ne yazılır, bilmem ki. İki yıl üst üste liglere her türlü ambargo koymuş ortalıkta rakiplere alacak hiç bişey bırakmamış, gerçekten de güçlü bir kadrosu olan takımı perişan etmiş, fantastik transferler ve ne olduğu bir türlü anlaşılamayan oyun sistemiyle adını unutulmazlar arasına yazdırmış bıyıklı Alman. "Seni de hiç sevmedim"


Büyük Kaptan seni de sevmiyorum; kendini bu adamlarla kıyaslanır duruma düşürdüğün için.

22 Mayıs 2009 Cuma

KAL GİTTİĞİN YERDE, MUTLU OL!


1991 senesinin temmuz ayında yurt dşında yaşayan teyzeoğlu gelmiş ve birlikte Terim sonrası takım kaptanlığına gelen bence iyiki de gelen Cüneyt Tanman'ın jübile maçına gideceğiz. Maç İnönü'de oynanacak, rakip Trabzonspor.

Ezilme tehlikesi atlatarak kendimizi tribünlere attık, belki de o jübile maçından sonra yapılan hiç bir jübile maçı bu kadar coşkulu bu kadar gönülden olmadı -sponsorlar ve muhtelif hayır kurumları için tonla reklam karşılığı yapılan bir kaç jübile de dahil- hem sezon öncesi ilk kez takım görülecek ciddi bi rakip karşısında hem de kaptana vefa. Maç başladıktan kısa süre sonra kaptan oyundan çıktı ve yerine Tugay oyuna girdi. Maç sıradan sıkıcı bir maçtı. Kosecki zıvanadan çıkıp formayı üstü başı dağıtmış kırmızı kart görmüştü maç da orada bitmişti zaten. Geri kalan süre de herkes dengesiz dengesiz koşan ama acaip de bi top oynayan genç futbolcu Arif ile ilgili övgüler düzerken, kale arkasında üstünde sarı kırmızı formayla ısınma hareketleri yapan Selçuk Yula için sevgi (!) dolu laflar atarken, ben sadece kaptanın yerini bıraktığı Tugay nasıl oynayacak ne yapacak onun derdindeydim.


Tugay, kaptan oldu, bayrak adam oldu, erkenden ipini çekmek isteyenler yüzünden en sonunda Galatasaray'dan da oldu. Belki de o fotoğrafta olmayı hiç haketmeyen bi kaç adamdan daha fazla olmayı hakettiği UEFA kupası fotoğrafından da oldu. Aslında iyiki gitti oralara, yoksa futbolu bırakıp, pazar akşamları bir spor programında işkembeden sallayanlar grubuna dahil olacak kendisine yapılan vefasızlık yüzünden sarı kırmızı renklere acımasızca sallayacaktı.
Tugay'ı son kez bir avrupa kupası maçı için Ankara'ya geldiğinde Blackburn formasıyla izledim, sadece Tugay geldiği için gitmiştim maça. O maçtan sonra da bi daha canlı izlemek mümkün olmadı.

Tugay hafta sonu bırakıyor, İngilizlerin çok güzel bir veda maçı hazırlığında olduklarını okuyoruz gazetelerden, üzülüyoruz sadece. Sarı kırmızı formayla bıraksaydı yine çok üzülecektik ama adam gibi veda etmesine müsade etmedikleri için üzülecektik daha çok.
Şimdi bırakıyor, bıraksın ama bence gelmesin oralardan, kıymetinin bilindiği yerde kalsın.

21 Mayıs 2009 Perşembe

KOCAMAN


"Hem oyunun içindekiler, hem de oyunu seyredenler tarafından söylemeye çalışıyorum. Ben, yine ben gibi olmaya çalışacağım. İnsanlar ne kadar tahammül edebilecekler ya da edemeyecekler açıkçası bilemiyorum."


Onlarca teknik direktör isminin havalarda uçuştuğu, her gün birinin getirilip ertesi gün bir Alman kulübünün aklını çelmesiyle transferin zora girdiği, ülkemin futbol gündeminde, neden zeki, çevik ahlaklı üçlemesinin vücuda gelmiş hali olan Aykut Kocaman hakettiği ilgiyi göremez? Çakma herşey olan Bülent Uygun bile olmayacak olsa bile Fenerbahçe için dillendiriliyorsa, Bülent Korkmaz ama öyle ama böyle Galatasaray da şans bulabiliyorsa, Aykut Kocaman nerede yanlış yapıyor? Derin Ali Şen uğraşmakta mıdır hâla kendisiyle şampiyonluk maçını kaybeden sporcu arkadaşları için söyledikleri yüzünden?

Her ne kadar Gökçekspor macerasını tasvip etmesem de sporculuğu, insani özellikleri ile sürünün içinde ısrarla göze batan kara koyun gibidir Aykut Kocaman, hatta keçilere Abdurrahman Çelebi çekilen bu zamanda.

2004 yılında radikal gazetesine verdiği röportajdan devam edersek nasıl bir spor adamı olduğuna dair daha iyi yorum yapabiliriz aslında, kendisine sorulan bir soru üzerine hedefini şu şekilde tarif etmiş: "Hedef için şunu söyleyebilirim: Öncelikli olarak iyi futbol oynamak, iyi sonuçlar almak. Yöneticisiyle, oyuncusuyla rakiplerin de insan olduğunu bilerek, onlara saygı gösteren bir grup yakalamaya çalışacağım."

Kolay gelsin demekten başka da bişey diyemeyiz şu sözlerden sonra zaten.

"Kolay gelsin!"

18 Mayıs 2009 Pazartesi

BIRAKABİLİRSİN ARTIK, O MAÇ BİTTİ

Büyük kaptan florya kapısından teknik direktör olarak girdiği zaman arşivler talan edildi, eski fotoğraflar, yazılar bulundu, işe yarar yaramaz herşey deşildi. En çok ilgiyi çeken fotoğraflardan biri 2000 uefa yolunda leeds maçında Kewell ve kaptanın omuz omuza mücadelesini gösteren fotoğraftı. Yıllar geçmiş yollar kesişmiş, Kewell sarı kırmızı formayı terletirken, kaptan, o formayı verecek hoca olmuş. Haftalar geçtikçe kaptanın hâla 2000 yılında oynanan maçta kaldığını görür olduk. Bırak kaptan adam oynasın, o artık bizden biri.

12 Mayıs 2009 Salı

HADİ ÖPÜŞÜN, BARIŞIN!


12 Nisan 2009 tarihli Galatasaray - Fenerbahçe maçı ile ilgili sayısız yazı - fotoğraf yazıldı, çizildi. Neresinden tutsa insanın elinde kalan, içe sinmeyen, izahı olmayan saçma sapan olayların yaşandığı bir futbol müsabakası (!) izledik. Detaylara girmeye, o onu itti, şu ötekini ısırdı, falanca filancaya küfür etti vs.. girmeye gerek bile yok. Takım yöneticilerinin, futbolcuların maç sonrasında ve takip eden günler de yaptıkları, sıçtık şimdi de sıvıyoruz açıklamaları en hastasıyım bu renklerin diyen adamın bile içine sinmedi. Mevzu derindi, üstü adeta her seferinde toprakla örtülmeye çalışılan, yokmuş gibi davranılan bir hastalığımız artık en pis yerde patlamış, cerahat ortaya saçılmış, milli manevi kaygıların önde olmadığı bir ortam, bir büyük bir küçüğün kapıştığı bir arena olmadığından üstünü kapamak da mümkün olmamıştı, yorgan gitmiş kıç açığa çıkmıştı. Olaylarla ilgili yorumların, takımlardan sıyrılıp, yavaş yavaş daha genele, coğrafya insanın, devlet politikasının böğrüne böğrüne saplanan eleştiriler haline gelmesiyle beklenen müdahale geldi.

"Hadi öpüşün, barışın" derbimiz oldu, herşey unutulacak, yine bir milli günde insanlar coşacak ve tekrar başa dönülecekti. Konuştukları zaman mangalda kül bırakmayan, asan kesen, taşları yerinden oynatan kudretli büyüklerimiz sessiz sedasız internet sitelerinden duyurdular bu aba altından sopayı.

Bu çakma feyir piley derbisi asıl olayın üstüne dikilmiş mumdur. Yerlere düşmüş Türk futbol yöneticiliğinin ve spor ahlakanın taban yaptığı andır. Tarihi arınma için ayağa kadar gelen fırsatın, zeki ve kıvrak bir hareketle taca atılıp günü yine kurtardık pişkinliğinden başka bişey değildir.

Kısaca bu derbi yalandır, ziyandır.

7 Mayıs 2009 Perşembe

NEDEN HARMAN OLA ?



Uzun zamandır bir blog oluşturmayı düşünüyordum fakat geniş bir zaman da, ne olsun? nasıl olsun? netleştirmeden de bulaşmak istemedim bu işe. Aslında çok geniş bir zaman ve sorduğum sorulara net cevap bulamadan oluşturdum birden. Umarım iyi de olur. Unutuyordum neredeyse, neden harman ola? şundan; harman yeri olacaktı biri o yeri tutmuş, o halde gün ola harman ola !